27 Aralık 2011 Salı

MERHABA 2012... MUTLU YILLAR...






Yeni yıla girmeye o kadar az kaldı ki.. Nasıl heyecanlıyım bilseniz.. Yine bir telaş içinde yılbaşı hazırlığı yapmaya çabalıyorum.. Sanırım bu yeni yıl heyecanını ömrüm boyunca hep yaşayacağım.. Ama aslında bu çok güzel.. Sanki yaklaşan İlkbahar gibi.. İlkbahar gelirken nasıl da, yüreğimiz kıpır kıpır olur düşünsenize.. Ya da, aşık oluyorsunuz gibi.. Hani insanın kalbi tatlı tatlı çarpar, kendisini bir başka hisseder ya, işte öyle.. Anlaşılan ben de, bu yılbaşılara aşığım.. Her yeni yıl yaklaştığı zaman aynı tatlı heyecanı yaşamaya başlıyorum..
Aslında ilginç bir durum.. Bir yıl bittiğinde ertesi gün farklı bir evrene girilmiyor ki.. Yaşadığımız o günün de, yılın diğer günlerinden bir farkı yok ama, gelin bunu bana anlatın.. Bilirsiniz şöyle bir inanış vardır.. "Yaşananlar acısıyla tatlısıyla geçen yılda kalsın.. Yeni yıl, yeni umutlar, yeni beklentiler, yeni mutluluklar getirsin" denir.. Oysa yaşanan ne varsa eski yılda, yeni yılda da, sürer gider.. Doğrusu da bu zaten.. Yıllar arasında bir nokta yok ki, cümleyi bitiresin..
Ama yine de, ben kendimi kandırmaya devam edeceğim.. Eski yıl gitmek üzre.. Giderken de, ondan ricam, yaşanan bütün acıları, üzüntüleri, sıkıntıları yanında götürsün.. Yani bütün o yaşadığım, karabasandan geriye bir şey kalmasın..
Geçen yıl demişim ki, "2010'da yaşadıklarımı 2011'de yaşamak istemiyorum".. İyi ki, de, demişim.. Biri bana fena kızdı anlaşılan.. "Sen misin, 2010'da yaşadıklarını beğenmeyen?.. Ben sana daha beterini yaşatayım da, görürsün beğenmemenin ne demek olduğunu" dedi ve benim acılar, sıkıntılar ikiye katlandı.. Yapacak bir şey yok.. Başa gelenle başedeceksin, ayakta kalmak için.. Ben de, öyle yaptım zaten..
Ve işte bu yılı da, bitiriyoruz.. Her şeye rağmen, birinin kızmasını da, göze alarak, yine aynı şeyleri diliyorum..
Çekilen tüm acıları ve sıkıntıları geçtiğimiz yılda bırakmak ve yeni yılda biraz rahat nefes almak istiyorum..
Aslında Yılbaşılar bir yana da, ben yaşamın kendisine aşığım.. Acısıyla, sevinciyle her tür yanıyla o kadar güzel ki, yaşam.. Yalnız bu arada gözden kaçırdığım birşey var.. Biraz fazla tatsız bir konu.. Hani "yıllar gidiyor, aman ne güzel yeni bir yıla giriyoruz" diye seviniyorum ya, bu arada her yeni yılla birlikte bir yaş daha yaşlandığımı unutuyorum.. Çünkü yeni yılla birlikte benim doğum günüm de, geliyor.. Ne kadar sevimsiz bir konu değil mi?.. Neyse, gözden kaçırmaya devam edeyim en iyisi.. Yoksa hiç sevincim, heyecanım filan kalmayacak..
Benim yeni yıldan beklediklerim bunlar, rahat bir nefes, sevgi ve tabii ki, mutlaka sağlık.. Sağlık olmazsa hiçbir şeyin değeri yok inanın..
Ne kadar dilesem de, biliyorum ki, bu yıl ve bundan sonraki yıllarda da, yeryüzünden savaşlar eksik olmayacak.. Ölümler durmayacak.. Yine de, inadına B A R I Ş diyorum.. Ülkemde ve Dünya'da B A R I Ş... Tıpkı Büyük Önder Atatürk'ün dediği gibi "YURTTA SULH, CİHANDA SULH"..
Veee tüm Ailem, tüm sevgili Arkadaşlarım, tüm Sevdiklerim, Sizlere de, mutluluk, sağlık, huzur dolu gönlünüzce bir yıl diliyorum.. Yeni yılda da, birlikte olmak ve öykülerde buluşmak dileğiyle... (Seneye) Görüşürüz... (Şu kötü espriyi yapmadan geçemedim)..

21 Aralık 2011 Çarşamba

NOEL ÜLKEMDE VE DÜNYADA KUTLAYAN HERKESE KUTLU OLSUN..


Her Yıl Dünya'nın birçok bölgesinde 22 Aralık günü Noel Tatili Başlar ve 25 Aralık günü de, Hristiyanlar "Noel Bayramlarını" kutlar. Noel Bayramı Hristiyanların en önemli bayramıdır. Çünkü Hristiyanlar Noel'i İsa Peygamberin Doğum Günü olarak kabul eder.. Yarın Noel Tatili başlıyor.. Üç gün sonra da, Noel.. Ülkemde ve Dünyada kutlayan herkesin Noel Bayramını ben de, kutluyorum.. Tabii arkasından da, 31 Aralık Gecesi,
Y I L B A Ş I.... ŞİMDİDEN MUTLU YILLAR DİLERİM..

Yeni yıldan önce görüşmek dileğiyle..

5 Aralık 2011 Pazartesi

"O MAHUR BESTE ÇALAR, MÜJGANLA BEN AĞLAŞIRIZ"... ACI BİR ANI..


Ahmet KAYA'nın seslendirdiği bu şarkıyı bilirsiniz.. Sözleri Attila İLHAN'a, Bestesi Ahmet KAYA'ya ait olan bu şarkının kırık, acı veren bir anısı vardır bende.. Ne zaman duysan gözlerim dolar, ağlarım.. Özellikle de, yılın bu mevsiminde..
Seneler önceydi.. Bir kış akşamı birkaç arkadaş biraraya gelmiş, bir barda sohbeti paylaşıyorduk.. Birbirlerini çok seven ve çok iyi arkadaş olan sevgili arkadaşlarım Levent, Mahmut ve bazı gazeteci arkadaşlarımla birlikteydik..
Gece güzeldi, sohbet güzeldi.. Herkes mutluydu.. Ama Levent hiç de, mutlu görünmüyordu.. Belli ki, bir derdi vardı.. Aldığı alkolün de, etkisiyle kendisine, başını koyacak bir omuz arıyordu anlaşılan ve bu omuzun sahibi olarak da, beni seçmişti..
Levent iyi eğitimli, çok yakışıklı ve çok parlak bir erkekti.. Henüz 20'li yaşlarının sonlarındaydı ve etrafından güzel kızlar hiç eksik olmazdı.. Ama o akşam gerçekten dertliydi ve derdinin ne olduğunu da, kimse bilmiyordu.. Hepimiz geceyi sonlandırmaya ve evlerimize gitmeye karar vermiştik. Yalnızca Mahmut işine gidecekti.. Çünkü bir günlük gazetede çalışıyordu ve o gece nöbetçiydi.. Bardan kalktık ama Levent kendi evine gitmemekte direniyordu.. İlle de, benimle gelecek, benim misafirim olacak ve belki omuzumda ağlayacaktı.. Bunu çok istiyordu ve israr ediyordu..
Keşke kabul etseydim.. Ama etmedim.. Değil yürümek, ayakta bile durmakta zorlanan Levent'i Mahmut'la birlikte bir taksiye bindirip sürücüye evini tarif ettik.. Ve onu taksi şöförüne emanet ederek yolcu ettik.. Daha sonra da, Mahmut görevinin başına bizler de, evlerimize doğru yola çıktık..
O gece bazı planlar da, yapmıştık.. Yılbaşı yaklaşıyordu ve biz yeni yılı hep birlikte karşılayalım diye düşünüyorduk.. Bir aya yakın bir süre vardı yeni yıla girmeye.. Bu arada haberleşip, programımızı kesinleştiririz diye de, sözleştik.. O, bir ay içerisinde Levent ya da, Mahmut beni arayacakdı.. Ama kimse aramadı beni.. Yılbaşı geçti... Kırılmıştım onlara.. Neden, aramamışlardı ki?..
Yeni yılın ilk günleriydi.. Mahmut'tan bir telefon geldi.. Tabii ki, sitem ederek karşıladım onu.. Üstelik merak da, etmiştim.. Mahmut konuşmaya çalışıyordu ama sesi yoğun bir üzüntünün, acının izlerini taşıyordu sanki.. Şaşırmıştı; ben "Neden aramadınız?" diye sitem edince.. "Haberin yok mu?" dedi.. Ben de, şaşkındım, çünkü ne olduğu konusunda hiçbir fikrim yoktu.. Ve sonunda Mahmut yüreğimi paramparça eden acı haberi verdi...
O gece taksi şöförüne evini tarif edip de, yolcu ettiğimiz, ayakta bile durmakta zorlanan Levent, Apartmanın 5.katından merdiven boşluğuna düşerek hayatını kaybetmişti maalesef.. Bunu duyduğum andaki üzüntümü anlatamam.. Henüz 28 yaşındaydı.. Çok parlak bir gelecek onun olabilirdi.. O, etrafına ışık saçardı çünkü.. Ama gitmişti, yoktu işte..
O gün Mahmut'la biraraya geldik ve dayanılmaz acımızı yaşadık sabaha kadar.. Teyp'de Ahmet KAYA durmadan o şarkıyı söylüyordu: "O Mahur beste çalar, Müjganla ben ağlaşırız".. Ahmet KAYA söyledi, Mahmut'la ben ağlaştık, günün ilk ışıklarına kadar.. İkimiz de, anlatılmaz bir acıyı ve pişmanlığı paylaşıyorduk..
O diyordu ki: "Keşke yalnız göndermeseydim. Ben götürseydim evine kadar"...
Ben de, diyordum ki: "Keşke izin verseydim.. Benimle gelseydi.. Şimdi yaşıyor olacaktı"...
Ama bu "keşke"lerin hiçbir önemi kalmamıştı artık.. Çünkü Levent, bizi pişmanlıklarımız, keşkelerimiz ve acılarımızla başbaşa bırakıp gitmişti..
Bu acı anı uzun zaman önce, yine yılın bu mevsiminde yaşanmıştı..
Şimdi yine bir yılbaşı gelmek üzre.. Ben hala o 'keşke'nin acısını tüm ağırlığıyla yüreğimde taşıyorum..
Mahmut artık böyle bir acı taşımıyor yüreğinde.. Çünkü bir zaman sonra da, onun o güzel yüreği acılara, yaşananlara daha fazla dayanamadı ve durdu.. O da, gitti.. O da, artık yok.. Ve o da, 40'lı yaşlarının henüz başındaydı gittiğinde..
Ahh be, Sevgili Arkadaşlarım.. Aceleniz neydi?.. Neden bu kadar erken gittiniz?..
Birazdan yine, "O Mahur beste"yi dinleyeceğim ve tek başına ağlayacağım.... Belki de, gün doğana kadar......     Görüşürüz.......