20 Mayıs 2012 Pazar

NAMUS NEDİR?.. NASIL KURTARILIR?..


Bu da, sorulur mu?.. Namusun ne menem bir şey olduğunu tam anlayamadım ama, nasıl kurtarılacağını çok iyi biliyorum.. Çeker vurursun; ya da, bıçakla delik deşik edersin.. Yani kısacası kesersin, biçersin, delersin amaaa namusunu!! mutlaka kurtarırsın!!.. Zaten deldiğin, kestiğin, biçtiğin önemli değil!!, ölsün gitsin, gebersinn namussuzz o....uuu!.

Önemli olan senin namusun, erkeklik gururun, bunlar herşeyin üstünde.. Kadın da, neymiş??.. Döversin, söversin, horlarsın, o da, yetmezse, öldürürsün olur biterrr.. Budur!!..

Size söylüyorum, Eyy, namuslu!!, gururlu!! erkek!! "katil kocalar"..
Valla, en doğrusunu yapıyorsunuz!!.. Bu kadınlar başka türlü yola gelmez.. Onlar birtek bundan anlıyor. Zorla kendilerini dövdürüyorlar.. Zorla horlatıyorlar.. Sonunda da, zavallı erkeklerin! elini kana bulatıyorlar.. Tüüü!..

Kabahat hep bu kadınlarda!!.. Yoksa bu zavallı, namuslu, gururlu, şefkatli, sevecen kocalar hiç onları evire çevire dövmek, delik deşik edip öldürmek isterler mi?..
Ama siz de, akıllı olun kadınlar!!.. Kocalarınızı delirtmeyin!!.
Ne demek? "Ben özgür yaşayacağım".. Ne demek? "Kendi ayaklarımın üstünde duracağım, Kendi hayatıma sahip olacağım!!".. Ne demek?, "Kocamdan boşanmak istiyorum".. Olur mu?, Kocalar nasıl terkedilebilir?..

Ne demek? "Çocuklarının babası, eski eşle görüşmek".. Cık, cık, cık!!.. Hele bu, hepsinden beter!!.. Daha bugün "harika, namuslu bir koca karısını bu yüzden öldürdü.. Hiç olacak şey mi?. Sen git; çocukların için, çocuklarının babası eski eşinle görüş!!. Akıl sır almıyor!!.
Tabii böyle olunca da, yeni kocanın namusu fena halde zedelenmiş.. Bu koca da, gidip, kadını bir güzel öldürmüş ve doğal olarak namusunu kurtarmış.. Bunu da, bağıra bağıra ilan etti, cümle aleme.. Hani, başı göğe erdi ya!!..

Yani bilmem anlatabildim mi? Suç kadınlarda!!.. Namusun ne kadar önemli olduğunu bilmiyor musunuz?.. Yalnız bu neyin -namus-u?, nasıl zarar görüyor? Onu hala tam olarak anlayamadım doğrusu.. Kocalar karılarını öldürerek -namus-larını kurtarıyor.. Hatta bu yüzden ceza indirimi bile alabiliyorlar..
-Namus- yüzünden Töre cinayetleri işleniyor 21.yy'da ülkemde.. Aile meclisi toplanıyor; karar alıyor ve ailenin -namus-unu kurtarmak için, küçük kızlarını, yine küçük oğullarına öldürtüyorlar..

Bu yüzden çok merak ettim; bu daha çok belden aşağıya atfedilen namus!! kavramını....
Amannn neyse!!.. Yine de, diyorum ki:
-Kadınlar aklınızı başımıza alın.. Hatta ayağınızı da, denk alın!!..
Bu zavallı, gururlu, namuslu kocaları katil etmeyin..
Adamcağızlar ellerini kana bulamasın.. Hem kimbilir ne kadar yoruluyorlar, ne kadar enerji sarfediyorlardır, sizi doğrarken, delerken, keserken, döverken, söverken..

Yazık değil mi, zavallı, gururlu, namuslu katil kocalara?..
Hiç mi, acımıyorsunuz bu adamcıklara.. Cık, cık, cık...

Yani tepemin tası atıyor.. Nasıl olsa herkes bir şekilde buluyor.. Ben de, bulurum diye düşünüyorum
Elime bir kaleşnikof alıp sokağa çıkacağım ve katliam yapacağım.. Kimleri öldüreceğim dersiniz??. Ayyy tabii ki, namusumu kurtaracağım ayooll... Hala hayatta ve özgürsem görüşürüz....

17 Mayıs 2012 Perşembe

"O YALNIZ KALDI.. BEN GİDİYORUM"..


ÖLÜMÜNÜN 10.YILINDA SAVAŞ YURTTAŞ'A SAYGIYLA...

Çok güzel bir İlkbahar günüydü.. Ama o gün Ankara'da hemen hiç kimse günün ya da, mevsimin ne kadar güzel olduğunun farkında değildi.. Havada öylesine ağır bir hüzün vardı ki.. Ve herkes o kadar üzgündü ki..

O gün yüzlerce insan Savaş YURTTAŞ'ı son yolculuğuna uğurlamak için biraraya gelmişti Ankara'da..

Savaş YURTTAŞ Tiyatro Oyuncusuydu.. Yıllarca Türkiye Radyo Televizyon Kurumu T.R.T'de yayınlanan "5 DAKİKA" adlı dizinin "Kavruk Hasan"ıydı.. Orhan KEMAL'in ünlü oyunu "72.KOĞUŞ"un Adem Babalar Koğuşundaki "İzmirli"siydi.. Zeki ÖKTEN'in Harika filmi "DAVACI"da Kemal SUNAL'ın "davalı"sıydı.. Ve onlarca Tiyatro oyunu, onlarca filmin yanısıra, çok uzun yıllar Televizyonlarda yayınlanan "BİZİMKİLER" Dizisinin "Yengeç" lakaplı "seyyar satıcı"sıydı..

Herşeyden öte Savaş YURTTAŞ benim arkadaşımdı, yoldaşımdı.. Yıllarca aynı tiyatro çatısını paylaşmış, yeri geldiğinde ekmeğimizi bölüşmüştük..

Maalesef gırtlak kanserine yakalanmış, uzun süre bu hastalıkla mücadele etmişti. Ama ne yazık ki, mücadeleden hastalık galip çıktı. 8 Nisan 2002 günü onu kaybettik ve 9.Nisan.2002 günü de, Savaş'ı uğurladık..

Savaş YURTTAŞ henüz 58 yaşındaydı.. Cenazesine yüzlerce insan gelmişti.. Tüm sevenleri, tüm yoldaşları, tüm dostları, arkadaşları onun için biraradaydı..
"BİZİMKİLER" dizisinin "Katil Yavuz"u Değerli Sanatçı Aykut ORAY'da, Savaş'ı uğurlamaya gelenler arasındaydı.. O da, herkes gibi çok üzgündü..
-Nasılsınız?, diye sorduğumda,
-Sorma; ben de, hiç iyi değilim.. Kalbim tekliyor.. demişti..
Bu onu son görüşüm oldu.. Bir kaç yıl sonra bir otel odasında ölü bulundu.. Kalbi daha fazla dayanamamıştı..

Savaş için önce, yıllarca sahnesinde oyunlar sergilediği Ankara Sanat Tiyatrosu'nda Tören yapıldı.. Daha sonra cenazesi Ankara Kocatepe Camiine götürüldü.

Ama namaz vaktini beklemek gerekiyordu ve bu arada da, hep gittiği kahvede toplandık onu anmak için.. Kahve sahibi Savaş için birşeyler yapmak istiyor, uğurlamaya gelenlere birşeyler ikram etmek için çabalıyordu.. Kahvenin yanında da, traş olduğu berber vardı. Bir yandan berber, öte yanda kahveci Savaş'ın anısına birşeyler yapabilmek için kendilerini paralıyordu.. Törene katılan hemen herkes kahvedeydi ama sevgili arkadaşımın naaşı camideydi..

Savaş YURTTAŞ deyince akla hemen iki isim daha gelirdi.. İki değerli Tiyatro Sanatçısı, Şener KÖKKAYA ve Erol DEMİRÖZ.. Onlar çok iyi bir üçlüydü.. Çok uzun yıllar aynı oyunlarda aynı sahneyi paylaşmışlar, hatta Ankara Sanat Tiyatrosu'ndan ayrıldıktan sonra "SACAYAĞI GÜLMECE TİYATROSU"nu kurmuşlar ve bu Tiyatro adı altında oyunlar sergilemişlerdi. Daha sonra ise "SACAYAĞI GÜLMECE TİYATROSU"nu kapatıp yine üçü birden Bizim Tiyatromuz SANATEVİ A.Ş.'nin kadrosuna katılmışlardı..

O gün Şener KÖKKAYA da, oradaydı, Erol DEMİRÖZ de.. Türkiye çok önemli, çok değerli bir sanatçısını kaybetmişti.. Bizler uzun yıllar aynı çatı altını paylaştığımız arkadaşımızı, yoldaşımızı kaybetmiştik.. Ama Şener'le Erol üçünçü ayaklarını, Tiyatro ortaklarını, Rol arkadaşlarını kaybetmişlerdi.. Onlar kendilerine sacayağı diyordu.. Sacayağı artık yerinde duramazdı.. Çünkü bir ayağını kaybetmişti..

Kahvenin bahçesinde yaşanan acının ortasında Erol DEMİRÖZ kalktı ve titreyen bir sesle, "Ben camiye gidiyorum, Savaş orada yalnız kaldı" dedi..
O anda yaşadığım yürek burkulmasını hiç unutmadım.. Acım kimbilir kaça katlandı.. Ona hüzünle bakan gözlerin önünde Erol'un ağzından bu sözler döküldü ve kalktı gitti, can arkadaşını yalnız bırakmamak için..

O günün üzerinden tam on yıl geçti..
Şimdi Erol DEMİRÖZ'de aynı hastalıkla savaşıyor.. Aylarca hastanelerde yattı ve operasyonlar geçirdi..
Ama artık büyük bir mutlulukla diyorum ki, Sevgili Arkadaşım iyi ve evinde..

Yürekten diliyorum, Değerli Sanatçı Erol DEMİRÖZ, en kısa sürede tam olarak sağlığına kavuşacak ve sahnelerdeki, setlerdeki yerini alacak..

Bunca yıl sonra bu acı anıyı, yüreğimi parçalayan o sözleri kayıt altına almak ve paylaşmak istedim.. İstedim ki, böylesine bir sevgiyi, arkadaşlığı ve bağlılığı herkes görsün, bilsin, anlasın..

Sevgili Savaş, kimbilir, belki birgün yine biraraya geliriz ve eski günleri yadederiz.. O Güne kadar ışıklar içinde uyu sevgili arkadaşım..

Sizlerle de, görüşürüz.. Mutlaka...

10 Mayıs 2012 Perşembe

BEN YAZDIM.. AMA, SİZLER GÖREMEDİNİZ.. BİR ANI DAHA..


"Senden korkulur.. Sen bir gün bunları yazarsın" derdi, Ziya Albay....
Ziya Bey Emekli bir Karacı Kurmay Albaydı.. 60'lı yaşlarındayı ve beyaz dalgalı saçları, yine bembeyaz, uçları yukarı doğru kıvrık bıyıklarıyla etkileyici, yakışıklı bir adamdı..

Ziya Albay anlatmazdı ama, özel yaşamında belli ki, mutsuzluklar, sorunlar yaşıyordu.. O nedenle de, kendisine ayırdığı vakti sorunlardan, sıkıntılardan uzak keyif alarak geçirmek isterdi..
Akşamları dostlarıyla biraraya geldiği bir mekan vardı.. Genellikle ben de, onlara katılır ve o ortamın güzelliğini doyasıya yaşardım. Ziya Albayın dostları arasında bir de T.Cumhuriyet Savcısı vardı, Süreyya Bey.. Süreyya Bey de, henüz 50'li yaşlarındaydı.. İki yaşlı delikanlı oturur ve aralarında tadına doyulmaz bir sohbet başlardı..

Albay meslek alışkanlığından olsa gerek, sık sık ağzından hoş olmayan kelimeler kaçırırdı ve kendisini uyaranlara da, "İpini Çekerim haaa"!!.. diye gözdağı verirdi..
Savcı Süreyya Bey ise kendi mesleği gereği, eline bir kağıt kalem alır ve başlardı not tutmaya:
-'Albay 5 kere küfür etti, 8 kere "İpini Çekerim" dedi'..
Bütün bunlar olurken ben de, gülmekten nefessiz kalırdım tabii..

Birgün öğrendik ki, Ziya Albay Gırtlak Kanserine yakalanmış.. Tedavi başladı. Ama iyileşme olacağı yerde kanser maalesef gırtlağından Akciğerlerine sıçradı.. O gülen, yaşamdan büyük keyif alan, beyaz saçlı, gür bıyıklı, yakışıklı adam son derece üzgün ve mutsuzdu.. Zaten süreç içerisinde gördüğü tedavi yüzünden ne o dalgalı saçları, ne de, beyaz bıyıkları kalmamıştı..

O günlerde olayın ciddiyetini ve vahametini tam olarak anlayamamıştım herhalde. Çünkü ağrıyan 20'lik dişim nedeniyle, yüzümden düşen bin parça, üzgün ve mızmız bir şekilde Ziya Albay'ın yanına gittim..
Beni öyle görünce hemen sordu:
-Neyin var?..
-Sormayın!! dedim ve 20'lik dişimin beni nasıl mutsuz ettiğini anlattım...
Şöyle bir baktı yüzüme ve "Amaannn o da, bir şey mi?, çektirirsin olur biter" dedi..

Bir an elektriğe tutulmuş gibi hissettim kendimi.. Öyle ya, O, Akciğerlerini çektiremezdi! ve onulmaz derdinden de, kurtulamazdı.. Çünkü gırtlağından akciğerlerine sıçrayan bir kanserle mücadele ediyordu.. Ben ise affedilmez bir densizlikle bu insana 20'lik dişimden dert yanıyordum..
Hatırladıkça hala utanırım ve üzülürüm..

Ziya Albay Kansere uzun süre direnemedi.. Ve coşkuyla, büyük bir aşkla yaşadığı bu dünyayı bırakarak gitti..
Ya savcı Süreyya Bey!, belki inanmayacaksınız ama Ziya beyin kaybının üzerinden uzun zaman geçmedi. O da daha 50'li yaşlarında ve yine kansere yenik düştü.. Can yoldaşının yanına uğurladık onu da..

Peki ya ben?, 20'lik dişime ne oldu dersiniz?.
Hani herkesde, bir korku vardır. Nedense kimse o plaj şezlong'unu andıran Diş Hekimi koltuğuna oturmak istemez. Ama ben öyle çok utanmıştım ki, tıpkı Şair Ahmet TELLİ'nin "Soluk Soluğa" şiirinde dediği gibi:
"Çürük bir diş gibi kanırtıp kentleri,
Dünyanın ağzını kanlar içinde bırakmalı"..
Dedim ve korkusuzca Diş Hekiminin yolunu tuttum..

O günlerin üzerinden uzun zaman geçti.. Ne zaman birisi dişlerinden şikayet etse ve Diş Hekimine gitmeye korktuğunu söylese, hep bu anım gelir aklıma..

Dev Yazar Yaşar KEMAL demiş ki: "O güzel insanlar, güzel atlara binip gittiler"..
Işıklar içinde uyusunlar........
Koca Yazar Yaşar Kemal de... Sözcükler yağsın üzerine...... Görüşürüz..