29 Temmuz 2012 Pazar

SANAYİ DEVRİMİ OLMASAYDI.. MI?....

Bilirsiniz mutlaka, "Sanayi Devrimi" ya da, "Endüstri Devrimi", Avrupa'da 18. ve 19. yüzyıllarda, yeni buluşların üretime olan etkisi ve buhar gücüyle çalışan makinaların makinalaşmış endüstriyi doğurması ve bu gelişmelerin de, Avrupa'daki sermaye birikimini arttırmasına denir.

Sanayi Devrimi, ilk olarak Birleşik Krallık'ta, İngiltere'de ortaya çıkmış, ardından Batı Avrupa, Kuzey Amerika ve Japonya'ya sıçramış ve sonrasında da, bütün dünyaya yayılmıştır...
Ben bu kısa açıklamayı neden yaptım?..

Çünkü Londra Olimpiyatlarının açılış törenini izledim.. Daha sonra da, aklıma birşeyler takıldı.. Hani şu ilk kez İngiltere'de ortaya çıkan SANAYİ DEVRİMİ var ya.. İşte aklımı kurcalayan da, bu oldu..
Açılışın başlangıcında bir bölüm vardı.. İngiltere'de Sanayi devriminin nasıl başladığı canlandırılmıştı..

İnsanlar önceleri şirin köy evlerinde yemyeşil çiçekler ve ağaçlar içinde, kendi topraklarını ekip biçerken, hayvancılıkla uğraşırken ve bu Tarım Toplumunda yaşamaktan son derece mutluyken ki, bu özellikle vurgulanmış gösterilerde; birden toprak kararıyor, hava grileşiyor ve yerden gökyüzüne kapkara dumanlar savuran kocaman uzun bacalarıyla devasa fabrikalar çıkıyor ortaya..
Oluşan bu görüntü çok ürkütücü ve acımasızdı.. İnsanlar telaş, korku ve endişe içinde bakıyordu olanlara..
Bence haksız da, sayılmazlardı.. Çünkü bu devrim nedeniyle, sonraları başlarına neler geleceğini bilemiyorlardı.. Artık O Mutlu Köylüler birer Fabrika İşçisiydi ve Sendikal Örgütlenme çabalarıyla işverene karşı emeklerini korumanın savaşını veriyorlardı..
Arkasından da, kadın hareketleri geliyor ve kadınlar da, insanca yaşama ve çalışma haklarına kavuşabilmek ve bu hakları koruyabilmek için yiğitçe mücadele ediyorlardı..

Sanayi Devriminin üzerinden yaklaşık üç yüzyıl geçmiş ve ben bu üç asırda Dünya'nın nasıl sancılı yıllar geçirdiğini ve halen de, geçirmekte olduğunu biliyorum..

Peki; Acaba Sanayi Devrimi olmasaydı Dünya nasıl bir yer olurdu..
Düşünsenize, bugün kıyasıya kavga verdiğimiz, karşı durduğumuz, neler olmazdı yaşamımızda..

Örneğin:
-Fabrika Dumanları, -Patronlar,
-İşverenler, -Büyük Şirketler,
-Finans Kurumları, -Para ve Kâr Hırsı,
-Burjuvazi,
-Kapitalizm -Emek Sömürüsü ve Sömürünün her türü..
-Nükleer Enerji, -Radyasyon,
-Doğayı katleden Hidro Elektrik Santralları HES'ler..
-Hava Kirliliği.. -Isınan İklim,
-Yırtılan Ozon Tabakası,
-Betonlaşma / Sera Gazı..
-Petrol Savaşları, -Su Savaşları,
-Toprak Paylaşım Savaşları..
Vee Bu uğurda dökülen onca kan... İlk anda aklıma gelenler bunlar..
Yani kısaca insanlar belki de, kirletilmemiş bozulmamış sömürüsüz bir dünya'da, kendi topraklarını işleyerek kendi emekleri ve onurlarıyla, Barış içinde çok daha mutlu yaşayacaklardı....
Kimbilir... Öylesine düşündüm, hayal ettim ve paylaşmak istedim....
 "Özgürlük, İnsanlara Medeniyetin bir Armağanı değildir.. Hiç Medeniyet yokken, İnsanoğlu çok daha özgürdü".. Sıgmund FREUD....
Güzel bir Dünya'da Görüşürüz....

25 Temmuz 2012 Çarşamba

FIKRA GİBİ ÖYKÜ..... GAZETECİLERDEN KORKULUR.......


Gazetecilik okullarında okuyanlar bilir.. Çünkü bu öykü o okullarda nesilden nesile aktarılır.. Sanki bir tür Gazetecilik Alamet-i Fârikası gibidir..

Bende Sevgili Hocam Profesör Necdet ÖZDEMİR'den dinlemiştim..
Profesör ÖZDEMİR Okulda çok sevilen bir hocaydı.. Öğrencileriyle çok sıcak ve yakın bir ilişkisi vardı.. Onun derslerini kesinlikle kaçırmazdık.. Hatta bir üst sınıfa geçsek bile alt sınıfların ders programlarını kontrol eder, yine hocamızın dersine girerdik.. Yani o neredeyse biz de, oradaydık.. Bizi görünce şöyle bir bakardı ve "Ben sizi bu dersten geçirmedim mi?" diye sorardı şaşkınlıkla..
Ve Şöyle derdi sevgili Hocam: "Ben Gazetecilerden korkarım.. Onlar insana söylemediği sözleri söyletir".. Arkasından anlatırdı....

"Hıristiyan aleminin dini lideri Papa, Amerika Birleşik Devletlerinin Newyork Eyaletine, diplomatik bir ziyaret için gider.. Newyork Havaalanında da, resmi zevat ve kalabalık bir Basın ordusu tarafından karşılanır. Gazeteciler hemen Papa'nın etrafını sarar ve başlarlar soru yağmuruna tutmaya..

O günlerde de, Newyork'ta tüm kentin tartıştığı bir konu vardır..
'Newyork içindeki Genelevler Şehrin dışına taşınmalı mı, taşınmamalı mı?'..
Bir Gazeteci bunu sorar Papa'ya:
--'Ne dersiniz Papa Hazretleri, Genelevler sizce şehrin dışına taşınmalı mı?'..
Papa bir din adamı.. Genelevler onun konusu değil.. Üstelik ilgi alanı dışında.. Soruya bozulur; ama cevap vermesi de, bekleniyor.. O da, şöyle der: (tartışmayla ilgilenmediğini göstermek için)
--'Newyork'ta Genelev var mı?'.....

Ertesi gün Newyork'un en yüksek tirajlı gazetelerinin manşetinde kocaman puntolarla şöyle bir başlık vardır:

PAPA DAHA UÇAKTAN İNER İNMEZ,  "NEWYORK'DA GENELEV VAR MI?" DİYE SORDU......!!.

Henüz 51 yaşında kaybettiğimiz, Sevgili Hocam Profesör Necdet ÖZDEMİR'in, değerli anısına saygıyla...... Görüşürüz..