27 Kasım 2011 Pazar

ANLAMLI BİR ÖYKÜ... VE BİR "SANATÇI-İNSAN" PORTRESİ..


Yıllar önceydi.. Oğlumun özel eğitim gördüğü okuldaki öğretmeni bir gün şöyle dedi: -"Ben Lösemili Çocuklara faydalı olmak için LÖSEMİLİ ÇOCUKLAR VAKFI, LÖSEV'de gönüllü olarak çalışıyorum.. Onların tedavilerine katkı yapabilmek amacıyla bir gece düzenleniyor. Sizden ricam, bu gecede lösemili çocuklarımızın sergileyeceği bir tiyatro oyunu hazırlamanız"..
Tabii ki, böyle bir istek karşısında boynum kıldan inceydi.. Hemen kolları sıvadım ve ne yapabileceğimi düşündüm.. Ama bir sorun vardı.. Ben hiç reji çalışması yapmamıştım. Herhangi bir metni hiç oyunlaştırmamıştım.. Bu çalışmalar benim yapabileceklerimin, becerilerimin dışındaydı.
Birden ömrünü tiyatroya adamış, güzel yüreği tiyatro için çarpan bir arkadaşım geldi aklıma.. Ondan yardım istemeliydim.. İstedim de.. Koşarak geldi.. Hemen iki fıkrayı oyunlaştırdı ve getirdi.. Artık çocuklarla tanışma zamanı gelmişti..
Sevgili Arkadaşımla birlikte doğruca Ankara / Dışkapıdaki SSK Hastanesine, lösemili çocuklarımızın tedavi gördüğü servise gittik.. Doktorlar, hemşireler ve kimi çocuklarımızın anne ve babaları bizi bekliyordu.. Bekleyenlerin içinde en heyecanlı olanlar da, çocuklardı tabii.. Arkadaşım çocukları çalıştırma, yani oyunu sahneleme görevini zevkle üstlenmişti.. Ben de, ona yardım edecektim.. Doktorlar bizi uyardı.. Onları fazla yormamalıydık, uzun süre çalışamazlardı.. Hastalıkları buna izin vermiyordu.. Zaten oyunlar da, 30'ar dakika olarak düzenlenmişti..
Sanırım en büyüğü 15-16, en küçüğü 9-10 yaşlarında 10-12 çocuk vardı çalışmaya katılan.. Doktorların verdiği ön bilgi lösemili bir çocuğun, yapılan tedavi işe yaramazsa en fazla 15-16 yaşına kadar yaşayabileceği şeklindeydi.. Söylediklerine göre ölümleri de, son derece acılı ve dayanılmaz oluyordu.. Yani biz, o gün hastanede tanıştığımız çocukların birkaçını belki de, bir daha göremeyecektik. Bazılarını o gün son kez görüyor olabilirdik..
Bu durum herkesin kaldırabileceği bir gerçeklik değildi.. Çalışmaya başlamak için, sevgili arkadaşım provalara ayrılan odaya, çocukların yanına girdi veee kısa bir süre sonra da, ağlayarak kendisini dışarı zor attı.. "Ben bir daha oraya giremem" dedi ve gitti.. Yumuşacık, duygulu yüreği bu kabullenilmesi zor ve ağır gerçekliğe daha fazla dayanamamıştı..
Öylece kalakalmıştım.. Yapılması gereken çok özel ve önemli bir görev vardı ve iş başa düşmüştü.. Yani çocukları çalıştırmak, onları sahneye hazırlamak zorunlu olarak bana kalmıştı..
Gülümsemeye gayret ederek içeri girdim ve heyecanla bekleyen çocukların yanına oturdum.. Benimkisi derinliğini bilmediğim bir suya balıklama atlamak gibi bir şeydi.. Yani boynumu da, kırabilirdim o atlayışın sonucunda..
Arkadaşım zaten oyun metinlerini hazırlamıştı.. Ben de, kendi bildiklerimden ve deneyimlerimden yola çıkarak el yordamıyla bir çalışma yapacaktım çaresiz.. Aslında benim de, elim ayağım titriyordu ama belli etmemeye çabalıyordum.. Karşımda, ışıl ışıl parlayan gözlerle bana bakan bu güzel çocukların ölümcül bir hastalığa sahip olduğunu önce ben unutmalıydım ki, onlar da, unutabilsin, kısacık bir zaman diliminde bile olsa.. Onları bir oyunun provasına katılan "amatör sanatçılar" olarak görmeliydim..
Çocuklar çok istekli ve hevesliydi.. Okuma provasına başladık.. Bir yandan da, gözüm yavrularımın üzerindeydi, yormamaya örselememeye çalışıyordum.. Çalışma başlayalı bir saati geçmişti ama hiçbir çocukta yorgunluk, bıkkınlık, rahatsızlık belirtisi yoktu.. Tam tersine, büyük bir hevesle, son derece dinamik ve neşe içinde çalışıyorlardı.. Arasıra doktorlar çocukları gözetlemek için kapıdan şöyle bir bakıyorlar ve ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı..
Yapamayacağım diye çok korkmuştum ama, nasıl becerdim hala bende bilmiyorum, hep birlikte başardık.. Çocukların inanılmaz keyfi ve coşkusu bana da, direnme ve başarma gücü vermişti.. Zaten kısa bir süre kalmıştı yapılacak geceye.. Bir kaç kez daha çalıştıktan sonra artık sahneye çıkmaya hazırlardı..
Doktorlar o kadar çok şaşırdılar ki, çocukların bu direncine ve başarısına; O Gün şöyle Demişlerdi: "Bu çalışmayı yapmakla onlara nasıl bir güç ve yaşama sevinci verdiğinizi bilemezsiniz.. Bunu biz başaramıyoruz"..
Aslında ben birşey yapmamıştım.. Tiyatronun sihirli değneği değmişti onlara..
Kısa süre sonra LÖSEMİLİ ÇOCUKLAR VAKFI, LÖSEV yararına yapılan gece Ankara'daki ünlü otellerden birinde gerçekleşti.. O gece çocuklarımın yanında olamadım ne yazık ki.. Onların sahnedeki başarılarını seyredebilme ayrıcalığını yaşayamadım maalesef.. Ama sevgili arkadaşım onlarla birlikteydi.. Ne kadar başarılı olduklarını, herkesin ne kadar çok beğenisini kazandıklarını ve nasıl mutlu olduklarını anlattı.. işte size tanıtmaya çalıştığım sevgili Arkadaşım yüreği bugün de, hala tiyatroyla çarpan "BİR SANATÇI VE İNSAN" sevgili Adnan ÇELİK, seni de, sevgiyle selamlıyorum ve teşekkür ediyorum..

Aradan bir süre geçmişti..



Bir alışveriş merkezindeydim.. Arkamdan birisi sesleniyordu, "Hocam" diye.. Döndüm baktım.. O müthiş çalışmaya katılan en büyük çocuklardan birisiydi seslenen; yanında da, annesi.. Düşünün, o hala hayattaydı ve ben onu bir kez daha ağzında maskesiyle ama dimdik ayakta görüyordum.. Acılı annesi ise bana minnet dolu gözlerle bakıyordu.. Kimbilir belki de, Sevgili Adnan ÇELİK ve ben kısacık ömürlerinde onların mutlu dakikalar geçirmelerine neden olmuştuk.. Hatta yaşama isteklerini tazelemelerine, güç kazanmalarına ve belki de, amansız hastalıklarına karşı inatla direnmelerine sebep olmuştuk .. Belki tiyatro'nun büyülü etkisi sayesinde ömürleri uzamıştı az da, olsa..
Zaten, ömür dediğiniz nedir ki.. Mutlu geçireceğiniz birkaç dakika değil mi?.. İşte böyle.. Geçmişten çok özel bir anı.. Görüşürüz..

1 yorum:

  1. Ama sen ve Adnan ağabeyim çok kötüsünüz sabah sabah ağlattınız beni. :'(
    Yüreği kocamanlarım iyi ki varsınız...

    YanıtlaSil