24 Nisan 2011 Pazar

BİLİYOR MUSUN?...


Ben seni hiç sevmedim, biliyor musun... hiç..
Ben kimseyi sevmedim ki, sevemem ki,
Yoksa, sevdim mi..
Bunu bilmiyorum..

Ben kimi sevdim...
O sen miydin...
Bilmiyorum ki,
İnsan sevmeli mi...

Sevmeden yaşanmaz mı...
Taştan olmaz mı, yüreği insanın...
Keşke olsaydı!...
Hiç acımazdı o yürek, kanamazdı..

Ama değil, çünkü acıyor, kanıyor...
Kırıldı, incindi, yaralandı...
Neden... Niye...
Doğru değil de, ondan...
Ben seni çok sevdim, biliyor musun... çook.....

23 Nisan 2011 Cumartesi

GİDEBİLSEM....


Alsam başımı gitsem,vursam kendimi yollara,
Dağlara, tepelere,
Sonunda, kavuşsam denize...
İşte orada.. Özgürlük.. Deniz,

Uçsuz bucaksız karşımda.
At kendini maviliklere
Ve de ki,
Hadi git, enginlere kulaç at,

Yüz yüzebildiğin kadar..
Kimbilir belki yakalarsın,
Ufuk çizgisini..
Oh bee, işte bu,

Özgürlük, heyy özgürlük...
Geri dönmesem de, olur...

17 Nisan 2011 Pazar

ÖYLESİNE BİR HÜZÜN...

Bu hüznü sizde bilirsiniz..
Anlat deseniz anlatamam....

Enine boyuna yaşarım ancak.. Turgut UYAR....

Hüzün böyle bir şey demek ki,
Bir akşamüstü aniden çöküveren
Ve seni teslim alan,
Alınca da,

Durgun ve suskun,
Kalakaldığın..

Hüzün böyle bir şey işte,
Anıların gelir aklına,
Özlediklerini düşünürsün,
Yüreğin sızlar.. yanar....

Belki gözlerin dolar..
Ama neden birdenbire,
Bir akşamüstü,
Kapıma geldi hüzün,

Neden koyu bir sis gibi
Sardı her yanımı..

Peki ya, gidenler
Öylece bırakıp da, gidenler,
Onları özlemiyor muyum?
Onları unuttum mu?

Özlemesem Unutabilsem,
Hiç bir akşamüstü,
Aniden çöker miydi,
Üstüme hüzün..

Böylesine kesif
Ve böylesine ağır....  N.Emel Cengiz..  
(Eski Yol arkadaşımın Anısına Özlemle).........

7 Nisan 2011 Perşembe

UZUN BİR ARADAN SONRA, YENİDEN MERHABA...




Nihayet Blog'uma kavuştum. Artık rahatça sayfama girebiliyorum. Gerçi henüz sansür tam olarak kalkmış değil. Birçok internet kullanıcısı hala, Blogspot'a giremiyor ve tabii ki, Blogları okuyamıyor. İki kocaman kuruluşun, Google ve Dijitürk'ün anlaşmazlığa düşmesi yüzünden, Dünya çapında bir Blog Sitesinin 18 milyon yazarı mağdur oldu. Sayfalara girmek mahkeme kararıyla engellendi. Milyonlarca insan yazılarına ulaşamadı. Üstelik bu insanların, mahkeme konusu olan şuçla hiç bir ilişkisi yoktu, ama sanki onlar cezalandırıldılar.. Yaşamım boyunca sansüre karşı çıktım. Sansür, totaliter rejimlerde, faşizan yönetimlerin kendi iktidarlarını koruyabilmek için, toplumlara karşı kullandıkları bir silahtır. Sansür, kişi özgürlüklerine karşı fiili bir saldırıdır. Yani "İnsan Hakları"nı hiçe saymaktır.. Ülkemizde de, sıklıkla karşılaştığımız, Filmleri, tiyatro oyunlarını kesme, kırpma ya da yasaklama, kitapları, filmleri yakma, sanat galerilerine saldırma gibi sansür ve çağdışı ilkellikler, bugün hayallerin de, sınırlarını zorlayarak, henüz basılmamış kitaplara bile, sansür  koymaya ve müsveddelerinin toplatılmasına kadar uzandı.. 21.Yüzyılı yaşayan Dünyamızda, sansür gibi çağdaş uygarlıklarla asla bağdaşmayan bir olguyu hala bünyesinde barındıran bir ülkede yaşamak utanç verici. Faşizan İktidarlar kendi güvenliklerini sağlayabilmek için, topluma korku enjekte ederler ve geniş kitleler üzerinde baskı kurabilmek için de bu "korku" unsurunu sıklıkla kullanırlar.. Böylelikle halkın sesini kesmeyi, kısmayı amaçlarlar ve muhalefet etmelerini engellemiş olurlar.. Ama anlaşılan onlar daha çok korkuyor. Düşünsenize, henüz basılmamış bir kitap, yazılmış tüm nüshalarıyla birlikte toplatılıyor ve yazarı cezaevine konuyor.. Yani, bırakın birşey yazmayı, basmayı, ya da söylemeyi, henüz bir taslak olan bir kitaptan bile, ne kadar çok korkuluyor ki!, bu anlaşılmaz arama, toplatma ve yoketme çabaları sergileniyor.. Demek ki, aslında güçlü olan halktır. Asılsız korkulardan arınıp, kendi gücünün farkına varan geniş halk kitlelerinin karşısında, hiç bir güç duramaz. Yakın zamanda, Afrika'da ve Ortadoğu'da bu tesbit isbatlandı. Yıllardır halkına baskı ve zulumle kan kusturan, sömüren, Diktatörler halkın öfkesi ve gücü karşısında arkalarına bile bakmadan kaçtı... Ben ülkemde, kitapların toplatıldığını, yakıldığını, filmlerin, oyunların yasaklandığını, sanat galerilerine, "orada içki içiliyor" diye saldırıldığını, duymak ve görmek istemiyorum. Gerçek anlamda özgürlüklerin, doya doya yaşandığı, "korku" kelimesinin anlamını yitirdiği, kişi haklarının her şekilde güvence altına alındığı bir ülkede yaşamayı istemek çok şey istemek mi? Tabii ki, değil!. Özgür bir birey olarak bunları talep etme hakkına sahibim ve yaşadıkça da, bu isteklerim uğruna savaş vereceğim.. İnsan Hak ve Özgürlüklerinin ve Özgür düşüncenin egemen olduğu, bir ülkede! görüşmek üzre.....