8 Mayıs 2011 Pazar

TARAFTARIN ÖLDÜREN AŞKI....


Hep düşünmüşümdür, bu "Taraftar" denen acaip kalabalık ne işe yarar diye!!... Yani, Stadyumları yakıp, yıkıp, parçalamak, karşı takımın taraftarıyla meydan muharebesi yapmak, hatta yaralamak, öldürmek, bol bol küfretmek  dışında!.. Çünkü biliyorsunuz, her türlü delici ve kesici alete sahipler. Bıçak, Satır, Şiş, Belde Pala, Döner Bıçağı filan gibi aletleri "Taraftar Aksesuarı!!" olarak yanlarında taşıyorlar. Ayrıca bu Taraftar adlı güruh, tuttukları takıma o kadar bağlı ki, takımları için yaz, kış demeden, heryere maça gidiyor ve sevgilerini de, şöyle ilan ediyorlar, "Ölmeye ölmeye geldik".. Yani takımları için ölürler de! öldürürler de!.. Bir de, çok güzel! hadise çıkarırlar, polisle ve karşı takım taraftarıyla, ya da, kimseyi bulamazlarsa kendi kendileriyle çatışırlar ve takımlarının maç yapmasına engel olup, hükmen mağlup olmasını sağlarlar. Hatta tuttukları takımın puanı silinir, sahası kapanır, seyircisiz oynama ve para cezasına çarptırılır.
Merak ettiğim bir şey daha var!.. Bu taraftarların tuttuğu takım sezon sonunda, şampiyon olduğu zaman, ya da, Avrupa Kupalarına katılması söz konusuysa, taraftarlarına "Prim" filan mı, dağıtıyor?. Ya da, "Maaş" mı, veriyor?.. Eğer öğleyse!! Bir takıma "Taraftar" mı, olsam acaba??..
Bilim adamları diyor ki, "Bu insanların kimlik problemi var.. Sürü Psikolojisiyle hareket ediyorlar.. Bir şeylere tutunma, dayanma ihtiyacı duyuyor ve bir yere ait hissetmek istiyorlar. Ancak, bu aidiyet duygusu, kendilerini birey gibi hissetmelerini sağlıyor"... Yani bu Taraftar denen Holiganlar, tek başına bir hiç!!.. Ama acı bir gerçek var ki, bu zavallı insanlar, taraftar olsalar da, olmasalar da, zaten değersiz, önemsiz vandallardır.. Başka hiçbir özellikleri ve kaale alınmalarını gerektirecek yanları yoktur..


Tabii olayın bir de takım cephesi var. İstanbul takımlarından birine başkan veya yönetici seçildiği zaman kendisini Başbakan zanneden, bir futbol takımını değil de, ülkeyi yönettiğini düşünen, yerli yersiz konuşarak ortalığı karıştıran yöneticiler, sürekli göz önünde olarak kendisine popülarite ve şöhret sağlamaya çalışan, bilgisiz, eğitimsiz futbolcular ve tabii adına "Spor Yazarı, Spor Yorumcusu" denen, kendilerine bir türlü sıfat bulamadığım acaip bir zevat... Eski futbolculardan ve eski hakemlerden oluşmuş, düşünceleri bile kirli ve komplo teorileri üretme konusunda uzman olan muhterem zevat, oturur ve saatlerce televizyon kanallarında ahkam keser.. Bu programları izleyenler bilir.. Nasıl değerli!, nasıl önemli! programlardır anlatamam!!.. Yorumcular, müthiş bilgi birikimleri ve muhteşem zekaları ile akıl ve fikir dolu yorumlar yapar!.. Onları seyrederken hayranlıktan bayılmazsanız! öfkeden kalp krizi geçirebilirsiniz. Çünkü bu programlarda bir seviye! bir düzey! var ki, olmaz böyle bir şey!!.. Ayrıca birde, açık açık bir takımı tuttuğunu beyan eden ve o takımın Amigosu gibi çalışan spor yazarları var.. İşte bütün bu kepazeliklerin toplamı da, "Türk Futbolu" oluyor!!...
Ben futbolu severim. Örneğin, Avrupa Kupası ve Dünya Kupası maçlarını kesinlikle kaçırmamaya gayret ederim. Çünkü o günlerde, televizyonda bir futbol şöleni sergilenmektedir.. Ama kendi ülkemde yaşanan bu kepazeliklerden, seviyesizliklerden, düzeysizliklerden bıktım artık.
Bu akıldan fikirden yoksun insanların elinden şu Mikrofonları, Kalemleri alın yalvarırım. Şu Taraftar denen rezil güruha da, bir çeki düzen verin. Futbol ülkenin en öncelikli sorunu! filan değil ki... Sadece bir oyun... Hepsi bu... Görüşürüz...

1 yorum:

  1. Sonuna kadar katılıyorum.Kalemine,yüreğine Sağlık Emel..Çirkin gerçekler ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi.....

    YanıtlaSil